‘Hayır’ demek bazılarımız için çok kolay ve olasıyken bazılarımız için oldukça zordur. Hayır demediğimiz için yaşayacağımız zorluğu, hayır demeye tercih ederiz. Bunun sebebini hiç düşündünüz mü?
Aslında tüm insan davranışının altında psikolojik bir şeyler bulabiliriz. Öyleyse ‘hayır diyemememizin’ altında da mutlaka başka bir psikolojik durum olmalı, değil mi?
Evet. Hem de çok detaylı işlenmesi gereken bir konudur bu durum. Ama yazının devamını okumadan önce kendinize sormanızı istiyorum: “Neden hayır diyemiyorum?”
Biraz üstünde düşünün…
Düşündünüz mü? Bazılarınız “Karşıdaki kişiyi kırmaktan korkuyorum” diye düşündü, değil mi? Kimisi “karşıdakini utandırmaktan korktu”, kimisi ise “dışlanmaktan”. Yani ”Ona hayır dersem bir daha onunla arkadaş olamam”…
Bir danışanımla bunun üzerine detaylı konuşmuştuk ve bana demişti ki: “Simge Hanım, komşumun bana gelmesini istemiyorum ama ona hayır diyemiyorum. Çünkü bir daha beni sevmez, arkadaş olamayız diye korkuyorum.” Biraz daha bu durumu sorguladığımızda ise şöyle bir şey ortaya çıktı: “Arkadaşlığımız biterse, yardıma ihtiyacım olduğunda bana gelmez.” Ama aslında o güne kadar bir kere bile yardım almamıştı bu komşusundan, hatta aksine komşusu sürekli bir şeyler istediği için çok yıpranmıştı. Başka problemlerin de içinde boğuşurken bir de komşusunun isteklerine yetişmeye çalışmak onu daha da yıpratmıştı.
Biraz daha sorguladığımızda ise, danışanım şunu fark etti: “Eğer ben bu kişiye hayır dersem, bir daha onunla arkadaş olamayacağız ve bu demek oluyor ki apartmandaki kimse beni sevmeyecek. Çünkü apartmandaki çoğu kişi, o kişinin akrabası.”
Olay aslında burada şekillenmeye başlamıştı. İnsanların “hayır” diyememesi, genellikle toplumsal beklentiler, ailede öğrendikleri kalıplar, dışlanma korkusu ve sosyal kabul isteği gibi temel psikolojik güdülerden kaynaklanıyor. Bunlar, atalarımızdan miras kalan sosyal hayatta var olma güdülerine dayanıyor. İlk atalarımızın döneminde bir gruptan dışlanmak ölümcül sonuçlar doğurabilirdi. Bu yüzden bilinçaltımızda “Gruptan dışlanmak = Ölüm” gibi bir kodlanma meydana geldi. Bilincimizde bunun böyle olmadığını biliyoruz, ama bilinçaltımız hala bu korkuyla hareket ediyor.
Bugün düşündüğümüz ve istediğimiz birçok şeyin temelinde aslında bu ilkel güdüler yatıyor. Mesela “sevgi ve onay alma ihtiyacı” da bir gruba ait olma güdüsü gibi temel güdülere dayanır. İnsanlar olarak bizler sosyal varlıklarız; bu yüzden sevgiye ve onaya ihtiyaç duyarız. Çoğumuz, “Hayır” dersek sevilmeyeceğimizi düşünürüz. Tabii ki bu durumun toplumsal ve kültürel yönleri de vardır. Bizim gibi toplumlarda başkalarına yardım etmek bir erdemdir; bencillik ise kötü bir şeydir. Ancak haddinden fazla verici olmak da aslında kendi hakkımıza girmek değil midir?
Şimdi size ikinci bir soru: Hayır diyemediğiniz için çok zorlandığınız bir anı düşünün. Başkası zorlanmasın diye kendinizi zorladığınız bir an…
Birçok örnek buldunuz, değil mi? “Neyse ya kırmayayım, kendi işlerimi sonra yaparım, onun istediğini yapayım.” dediğiniz anları düşünün.
Örneğin, bir gün evde kendi işlerinizi yapıyorsunuz (temizlik, kitap okuma, hobilerle ilgilenme ya da mail gönderme gibi herhangi bir iş olabilir) ya da o gün gerçekten sadece halsizsiniz ve dinlenmek istiyorsunuz. Sonra bir arkadaşınızdan bir telefon geliyor: “Hadi kafeye gidelim.” Hiç istemiyorsunuz, hatta duş almak bile size zor geliyor… Bu durumda ne yapardınız? Bu yazıyı okuyorsanız büyük ihtimalle kendinizi zorlayıp “tamam” derdiniz ya da belki hızlıca bir bahane bulup ertelerdiniz.
Ama bahaneler bir yere kadar değil mi? Bahane sunmak da sizi rahatsız ediyor, hatta bir süre sonra bahaneler de işinize yaramıyor çünkü karşı taraf bazen ısrarcı olabiliyor.
Peki bu durumda ne yapabiliriz?
Öncelikle bu durumun farkındalığını yaratmak çok önemlidir. Elinize bir kâğıt kalem alın ve yazın:
- Hayır diyemediğim her durumda kendimi nasıl hissettim?
- Hayır diyemediğim günlerde ne kadar yıprandım?
- Hayır diyemediğim için kendime ne kadar haksızlık yaptım?
İlk yapmanız gereken şey farkındalık oluşturmaktır. Eğer “hayır” dememek sizi yıpratmıyorsa sorun değil tabii ki, ama bu yazıyı okuyorsanız büyük ihtimalle “hayır” diyebilmek istiyorsunuzdur.
“Hayır” diyebilmek, yıllardır süregelen inançlarınızı değiştirmek demektir. Bu yüzden elbette kolay değildir ama ilk adım farkındalık yaratmaktır. En önemli şey budur.
“Ben hayır diyemediğim için yıpranıyorum.” dedikten sonra, iki adımlı bir süreç izlemelisiniz:
- Küçük küçük “hayır” diyebilme pratiği yapın.
- Temeldeki inançlarınızı değiştirmeye başlayın.
Danışan örneğine geri dönersek, burada şema terapisine de değinmek gerekiyor. Şema terapisi, bireyin geçmişten gelen yanlış inançlarını, yani şemalarını, sorgulamasını ve yeniden yapılandırmasını amaçlar. Örneğin, danışanımın “İnsanlardan sevgi ve onay alabilmek için onlara her zaman evet demeliyim” gibi bir temel inancı vardı. Bu temel inanç, çocukluk döneminde öğrenilmiş ve bilinçaltında yer etmişti. Ancak bu inanç her zaman geçerli değil ve aslında bireyi yıpratabiliyor.
Bu gibi durumlarda, temel düşünceyi değiştirmek için alternatif düşünceler üretmek gerekir. Örneğin:
- “Arkadaşıma dürüstçe bugün evden çıkacak pek halim olmadığını, işlerimin yoğun olduğunu söyleyebilirim.”
- “Eğer daha sonra onunla görüşmek istiyorsam, ona ‘Bugün çok müsait değilim ama haftaya görüşelim mi?’ diyebilirim.”
- “Arkadaşıma hayır demem beni kötü bir insan yapmaz.”
- “Herkes meşgul olabilir, arkadaşımın bunu anlayacağını düşünüyorum.”
Bu alternatif ve gerçekçi düşünceler, kişinin temel düşünce yapısını yavaş yavaş değiştirmesine yardımcı olur. Şema terapide de amaç, bu yanlış şemaları fark edip yerlerine daha gerçekçi ve sağlıklı düşünceler yerleştirmektir.
Yani hayır diyebilmek, farkındalık ve doğru alternatif düşünceler geliştirmekle mümkün olabilir. Yazıya ek dosya olarak ekleyeceğim alternatif düşünce formunu indirip üzerinde çalışabilirsiniz.
Uzm. Psk. Simge Lee